top of page

BELGICA (2016)

  • Yazarın fotoğrafı: Gözde Dikmen
    Gözde Dikmen
  • 7 Eyl 2020
  • 3 dakikada okunur

NUH’UN GEMİSİ

(Dikkat! Yazı spoiler/ süpriz bozan içerir.)

Avrupa Sineması’nın son yıllarda yükselen isimlerinden biri olan Belçikalı yönetmen Felix Van Groeningen 2009 yılında The Misfortunates (Çölde Kutup Ayısı) filmiyle büyük beğeni toplamış ve 2010 İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale’yi kazanmıştı. 2012 yılında ise The Broken Circle Brekdown (Kırık Çember) filmi ile En İyi Yabancı Film kategorisinde Oscar adaylığı elde etmişti.


Groeningen’in 2016 Sundance Film Festivali ödüllü son filmi Belgica’da iki kardeş arasındaki inşa ve imha hikayesini anlatıyor. Belçika – Fransa ortak yapımı olan filmin başrollerini Stef Aerts (Jo), Tom Vermeir (Frank) paylaşıyor. Groeningen senaryoyu daha öncede birlikte çalıştığı Arne Sierens ile kaleme almış. Bu senaryoyu yazarken 1988 yılında babasının Gent’teki bar açma deneyimi hakkındaki çocukluk anılarından da faydalanıyor ve bu bar günümüzde Gent’in en ünlü gece kulübü haline gelen Charlatan Bar. Yönetmen mekanı yaratırken bu kulüpten ilham almış. Filmin en ilgi çekici yanlarından biri şüphesiz ki müzikleri. Bu müziklerin performansları, Belçikalı elektro – rock grubu ‘Soulwax’ tarafından uydurulmuş on beş farklı ‘farazi’ grup tarafından sergileniyor.


Belgica filmi; seks, uyuşturucu ve müziğin su gibi aktığı ‘Belgica’ isimli Brüksel’in gece hayatının ortası konumundaki bir barın/gece kulübünün yükselişi, düşüşü ve yeniden yükselişi ekseninde gelişiyor. Jo, hiçbir şeyin tam olarak yolunda gitmediği ‘Belgica’ adlı barın sahibi olmaktan mutluluk duyan, müzik delisi bir girişimcidir. Yıllardır görmediği evli ve çocuklu içmeyi/eğlenceyi seven abisi Frank ile tekrar görüşmeye başlar. Frank ise sıkıcı ve monoton bulduğu hayatını hareketlendirmek için Jo’nun barına ortak olmayı teklif eder ve böylece ‘Belgica’nın büyüme süreci başlamış olur. Barı büyütüp gece kulübüne çeviren iki kardeş, sadece birkaç hafta içinde 'Belgica’yı Brüksel’in en popüler mekanı haline getirirler. Artık en değişik grupların sahne aldığı, müziğin sesinin hiç alçalmadığı, hatta neredeyse hiç durmadığı, insanların girebilmek için uzun kuyruklar oluşturduğu bir mekan haline gelir ‘Belgica’. Mekan artık her türlü insanın girdiği, Frank’in deyişiyle ‘Nuh’un Gemisi’dir. Çünkü ‘Belgica’nın kapısı eğlenmek isteyen herkese açıktır.

Filmin konusuna bakıldığında sıradan bir çizgi üzerinde ilerliyor, inişleri/ çıkışları da tahmin edilebilir yönde ama 'Belgica’nın asıl özelliği konuyu nasıl aktardığında gizli. Groeningen ‘Belgica’nın popüleritesi ile birlikte Jo ve Frank’in heyecan ve büyük bir inançla yükselişini, sonrasında tökezlemelerini, kavgalarını, duvara toslamalarını sürekli hareketli kamerasıyla takip ediyor. İçki kadehleri hiç boşalmıyor, çekilen uyuşturucu çizgileri uzadıkça uzuyor, orgazm çığlıkları her yeri kaplıyor, küfürler bitmiyor, müzik hiç susmuyor. Groeningen’in kamerası ise gerçeklikten hiç sapmadan, alabildiğine hızlı kurgusuyla tüm bunları seyirciyle buluşturuyor.


Filmin hareketli akışı içinde iki kardeş, birey/ erkek olma rollerinde iki zıt yöne hareket etmeye başlıyor. Frank ikinci çocuğuna hamile eşine hiç ilgi göstermeyerek, eve bile gelmeyerek, başka kadınlarla birlikte olarak farklı bir yol izlemeye başlıyor, çünkü ‘Belgica’ ona yeniden genç olma hissini, eğlenceyi veriyor ve sorumluklardan kaçması için zemin hazırlıyor. Jo’da ise sevgilisinin hamile olduğunu öğrenmesiyle durulmaya, sorumluluk sahibi almaya, aile kurmaya yönelik dürtüleri belirmeye başlıyor. Bu bağlamda iki kardeşin en büyük çatışması sorumluluklar üzerinden oluyor. 'Belgica' filminin başında aklı başında görünen abi Frank film ilerledikçe uçarı, sorumsuz küçük kardeş konumana girerken, Jo ise küçük kardeşlikten abiliğe yükseliyor. Tüm bu sancılı sürecin sonunda ise Jo ve Frank belirli fedakarlıklar vererek olmaları gereken konuma geliyorlar.

Karekterlerin gelişimini yönetmen büyük bir titizlikle veriyor. Bu gelişimin seyirciyle yerinde ve sağlam buluşması süphesiz ki Stef Aerts (Jo) ve Tom Vermeir (Frank)’in müthiş performanslarında saklı.


Groeningen filmde ‘Belgica’yı üçüncü bir kişi gibi kişileştiriyor, neredeyse canlı bir organizmaya dönüştürüyor. Bu yüzden 'Belgica’nın Jo ve Frank’in hayatına doğrudan etkisi oluyor. Birlikte nefes alıp, birlikte yükselerek, birlikte düşüyorlar.


Film Groeningen’in diğer filmleri gibi bir erkek filmi olmasıyla dikkat çekiyor. 'Belgica’da da erkeklerin dünyasına derinlemesine iniliyor, baba sorunsalı erkek üzerinden anlatılıyor. Genelde kadın karakterler maskülen erkek altında eziliyor, bunalıyor ve nadiren başkaldırıyor. Başkaldırdığında ise filmde olduğu gibi bir yumruk atılmasıyla sonuçlanabiliyor. Bu durumu görünür kılmak yönetmenin eleştirisi mi, yoksa bir erkek olarak bu konuya yaklaşımı mı bu yönde, filmin içindeki duruma göre karar vermek oldukça güç.


'Belgica', tüm performans sahnelerinde seyirciyi capcanlı, hareketli, enerjisi oldukça yüksek bir konser atmosferine sokuyor. Bunun kuşkusuz ki en büyük nedeni; bu performansların yer aldığı sahnelerin; ışık kullanımından renk seçimlerine kadar, sahne yönetiminden kurgusuna dek özenle hazırlanmış olması. Müziğin seyirciyi ele geçirmesi durmuyor film bittiğinde bile.


'Belgica', Groeningen’in en hareketli filmi hatta hiperaktif denilebilecek nitelikte. Tüm bunlara olağanüstü müzikler de eklenince seyirci muazzam bir şölenin ortasında kalıyor.


Ve ‘Nuh’un Gemisi’ yoluna devam ediyor…


PSİKESİNEMA EYLÜL – EKİM 2016


*Bu yazı Gözde Dikmen tarafından yazılmıştır ve izin almadan kullanılmamasını rica ederiz.

Comments


© 2020 by Yalın Sinema

bottom of page