top of page

SESSİZLİĞİN ÇIĞLIĞI: HEMME’nin ÖLDÜĞÜ GÜNLERDEN BİRİ

  • Yazarın fotoğrafı: Gözde Dikmen
    Gözde Dikmen
  • 2 Haz
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 3 Haz

Murat Fıratoğlu’nun Altın Koza Ödüllü Filmi Üzerine Bir Bakış Murat Fıratoğlu’nun Altın Koza ödüllü filmi ‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’, Türkiye taşrasına dair sinematik ezberleri bozarken, absürt tonlarla dokunmuş derinlikli bir gerçekçilik sunuyor. Ne klasik anlamda politik bir film ne de bireyin içsel kaosuna odaklanan tipik bir ‘karakter çalışması’; bu film daha çok, sessizlikle örülmüş bir çığlık gibi yankılanıyor.

Film, İzmir’de işsiz kaldıktan sonra köyüne dönen Eyüp’ün bir günlük hikâyesine odaklanıyor. Domates kurutma işinde çalışan Eyüp, yevmiyesini alamayınca patronu Hemme ile tartışır. Ancak bu çatışma bir kırılma değil, Eyüp’ün içsel çöküşünün başlangıcıdır. Film boyunca Eyüp’ün kente doğru yürüyerek yaptığı yolculuk, fiziksel bir hareketten ziyade bir çözülme, bir içsel boşlukta gezinme hâlidir.

‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’, Türk sinemasında sık rastlamadığımız bir anlatım diliyle ilerliyor. Günümüz taşrasında geçen bu sade hikâye, varoluşsal bir ağırlıkla derinleşiyor. Fıratoğlu’nun aynı zamanda başrolde yer aldığı bu yapım, ilk bakışta sıradan bir günü anlatıyor gibi görünse de yavaş yavaş izleyicinin içine çöken, boğan ama sonunda garip bir düşünsel açıklık yaratan bir deneyime dönüşüyor. Film, bir olaydan çok bir ruh hâlinin, bir zaman diliminin ve bir hissin içine gömülüyor.

Eyüp’ün öfkeyle başlayan yürüyüşü, aslında bastırılmışlığın, edilgenliğin ve belki de kimliksizliğin sızması. Karşılaştığı her yüz, ait olamadığı toplumun bir yansıması. Filmin neredeyse tamamı gündüz geçmesine rağmen, bu gündüz, güneşin yakıcılığından çok zamanın tekinsiz akışıyla hissediliyor. Fıratoğlu’nun yönetmen olarak tercihleri, karakterin ruh hâlini seyirciye doğrudan geçiriyor. Uzun ve sabit planlar, karakteri çerçevenin dışına iten kadraj anlayışıyla Eyüp’ün toplumsal yalnızlığını somutlaştırıyor. Kamera ona odaklanmıyor; sadece varlığını kabul ediyor. Bu mesafeli duruş, seyircinin karakterle özdeşleşmesinden çok, onunla aynı yalnızlık duygusunu paylaşmasını sağlıyor. Yönetmen, Eyüp’ün iç dünyasındaki baskıyı neredeyse işitsel bir gerilim olarak kuruyor. Fıratoğlu’nun kamerası, taşradaki yoksulluğu ya da adaletsizliği dramatize etmiyor. Bir yoksulluk pornografisi kurmak yerine, Eyüp’ün kişisel utancını, görünmezleşmesini ve toplumdan silinişini mikro düzeyde işleyerek evrensel bir yabancılaşma duygusuna ulaşıyor.

Hemme karakteri fiziksel olarak az görünse de, Eyüp’ün zihninde devasa bir yer kaplıyor. Hemme, yalnızca bir patron değil; Eyüp için hayatın ona sunduğu en büyük adaletsizliklerden biri. ‘Hemme’nin öldüğü gün’ ifadesi, film boyunca taşradaki küçük iktidarların sona erdiği bir düşü temsil ediyor sanki.

‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’, Türk sinemasında son yıllarda gördüğümüz en özgün anlatılardan biri. Ne günümüz festival estetiğine boyun eğiyor ne de seyirci dostu kolaycılıklara kaçıyor. Fıratoğlu, hem yönetmen hem oyuncu olarak taş gibi sert, ama içten içe eriyen bir yapı kuruyor. Taşra, işsizlik ve toplumsal sıkışmışlık gibi temaları yeniden üretmek yerine soyutluyor, sadeleştiriyor ve seyircinin düşünce alanına bırakıyor. Her şey tanıdık ama aynı zamanda rahatsız edici biçimde yeni. Film, Eyüp’ün adımları gibi yavaş ilerliyor ama durduğu yerlerde bıraktığı izler kolay silinmiyor. Seyirciye ne bir çözüm ne de duygusal bir katharsis sunuyor. Aksine, bir günün içine sıkışmış bir adamın zihnine ışık tutarken, o çıkışsızlığı tüm yalınlığıyla izletiyor. Fıratoğlu’nun performansı teknik anlamda gösterişli değil ama sahicilik düzeyi yüksek. Yüzündeki yorgunluk, konuşmalarındaki isteksizlik, bakışlarındaki boşluk; Eyüp’ün ‘oynanmadığını’, yaşandığını hissettiriyor. Kamera onun üzerinden bir anlatı kurmuyor; onunla taşrada, güneşin altında, düşüncelerle baş başa kalıyor. Filmin kapanış planı – Eyüp’ün gece boş bir arsada gökyüzüne bakması – izleyicide Antonioni, hatta Elia Suleiman tadı bırakıyor. Bu an, kabullenişle isyan arasında sıkışmış bir adamın sessiz son nefesi gibi.

Bazı filmler hikâye anlatır, bazıları ise hissettirir. ‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’, ikinci kategoriye ait. Hafızada kalmayabilir, ama ruhun bir kenarına işlenir. Kendini göstermek için bağırmıyor, hatta çoğu zaman fısıldamıyor bile. Belki de bu yüzden sessizliğiyle en uzun süre kalan filmlerden biri.

Bu filmi anlamak için bir hikâye aramamak gerek. Anlamak için sadece Eyüp gibi yürümek, durmak, susmak ve arada bir gökyüzüne bakmak yeterli.

 

*Bu yazı Gözde Dikmen tarafından yazılmıştır ve izin almadan kullanılmamasını rica ederiz.



2 Comments


Oğuzhan Bahar
Oğuzhan Bahar
Jun 03

Harika inceleme

Like
Gözde Dikmen
Gözde Dikmen
Jun 03
Replying to

Teşekkürler 🙏

Like

© 2020 by Yalın Sinema

bottom of page