top of page

FACES PLACES

  • Yazarın fotoğrafı: Gözde Dikmen
    Gözde Dikmen
  • 27 Eyl 2020
  • 3 dakikada okunur

Bir Sinema Maceraperesti…

Fransız Yeni Dalgası’nın en önemli isimlerinden biri olan Agnés Varda, 60 yılı aşkın sinema yaşamı boyunca birçok filme imza atmış, türler arasında gezinmiş, yeni anlatım biçimleri aramaktan asla vazgeçmemiş bir yönetmen. Genç sanatçılar için her zaman ilham kaynağı olmuş, 90 yaşında olmasına rağmen, birçok meslektaşına göre ruhu hep genç kalan biri.


Annesi Yunan, babası Fransız olan Agnés Varda, Belçika’da doğmuş. Edebiyat ve sanat eğitimi almış ama kariyerine fotoğrafçılıkla başlamış. Bundan dolayı Fransa'daki sinema çevresine ve sinemaya biraz dolaylı yollarla ulaşmış. Varda, ilk çektiği filmden itibaren denemekten asla vazgeçmeyen, yorulmayan, farklı sanat disiplinleri ile her zaman iç içe olup bundan beslenen, her zaman teknolojiyi takip edip, onu kullanmaktan da çekinmeyen bir sinema maceraperesti. Varda’nın sinemaya başlama nedenlerinin en başında, kendi izlerini hayatlarının her yönünde göstermiş insanların yüzlerini, kameraya alıp ölümsüzleştirmek gelmiş.


2008 yılında çektiği, 80.yaşını kutlamak için, çocukluğundan başlayıp, hayatından gelip geçen insanları, mekanları, aşklarını hayallerini anlatan ‘The Beaches of Agnés (Agnés’in Plajları) belgeseli için ‘Muhtemelen son filmim olacak’ demişti. Ve tabii ki öyle olmadı...


Bilincin ve Yaşanmışlığın Bir Ürünü: ‘Faces Places (Mekanlar ve Yüzler)’

Benzer bakış açılarına sahip olan, Agnés Varda ve 33 yaşındaki oldukça tanınmış fotoğrafçı/ sokak sanatçısı JR, görsel imgelerin nasıl üretilip sergilendiklerine/ paylaşıldıklarına dair ortak bir tutkuya sahipler. Ve bu tutku sayesinde birlikte bir çalışmaya imza atıyorlar.

JR’ın fotoğraf çalışmaları, görmenin ve bu sayede zihinde oluşan imgenin oluşturduğu anlamın, portresini sunmak üzerine şekilleniyor. JR’ın kariyeri, gezerek ve insanlarla iletişim kurarak şekillenmiş. Onun yaptığı çalışmalar, çeşitli yapılar üzerinden insanlara temas ediyor ve bu sayede nefes alıyor. JR’ın fotoğrafçılık anlayışı, her türlü kimliği yok ederek, bakanlarla bakılan arasında bir köprü kurarak, eşitlik sağlayan bir yapıya sahip ve bu anlayış Agnés Varda’nın sanat anlayışında da görülebilecek bir unsur.


‘Faces Places (Mekanlar ve Yüzler)’ de, Agnés Varda ve JR, JR’ın fotoğraf makinesine dönüştürdüğü kamyonetiyle karşılarına ne çıkacağını bilmeden, Fransa’nın köylerine/ kasabalarına çıktıkları yolculuğun hikayesi. Terk edilmiş maden evlerinden, çiftçilere, postacılara, küçük kasabalara, liman işçilerine, sahillere kadar rotası belli olmayan bir yolculuk bu. Belgeselin temel konusu/ amacı; karşılaştıkları karakterler ve bu karakterlerin bulundukları mekanlarla ilişkisi. Aslında bilincin ve yaşanmışlığın bir ürünü: ‘Faces Places (Mekanlar ve Yüzler)’.


Tüm bunların yanında film, farklı dönemlerden gelen, aralarında oldukça yaş farkı bulunan bu iki sanatçının, neden bir araya geldiklerini, neden bunu yaptıklarını, doğaçlama olduğu belli olan, yer yer komik diyaloglarla sorgulayan, çoğu zaman hınzırca didişmelerinin de belgeseli.


İnsanın girdiği her mekan, içinden geçen bu insanların izlerini taşır ve ‘Faces Places (Mekanlar ve Yüzler)’ de bu etkileşimi somutlaştırmak adına sadece kamerayı değil, karşılaştıkları karakterlerin duvarları kaplayan devasa fotoğraflarını da kullanıyor. Bu fotoğraflar, belgesele giren her karakteri kendi mekanının temsilcisi haline getiriyor. Aynı zamanda boş haliyle manasız duran mekanlar, fotoğraflar/yüzler sayesinde bir anlama kavuşuyor.

Belgeselin başı kurmaca olduğu belli olan, Varda ve JR’ın karşılaşmaları üzerinden söyledikleri ve birbirlerini tanıttıkları sahneler ile başlamasına rağmen, yol boyunca gittikleri mekanlarda tanıştıkları yüzlerle yaptıkları röportajlar ve çekimler oldukça doğal. Özellikle close-up/ yakın çekimlerle karakterleri daha da yakından tanıtıyorlar. Kurmaca ve doğal dili arasında mekik dokuyan filmin sonlarına doğru, ikilinin Jean-Luc Godard’ın evinin önünde, Godard tarafından kapıda bırakılmaları sonucu, Agnés Varda’nın ‘Filmin anlatım biçimini bozmak için yaptı.’ söylemi, filmin hem kurmaca hem de belgesel anlatımının sentezi olduğunu bir kez daha gösteriyor.


Agnés Varda’nın sinemaya getirdiği bakış açısı ve tecrübesi ile çağdaş bir sanatçı olan JR’ın enerjik ve modern tarzı birleşerek belgeselin içinde oldukça iyi bir denge oluşturuyor. Yakalanan bu dengeyi de en çok, gözünün mükemmelliği ile tanınan Varda’nın görme problemi ve JR’ın gözünden hiç çıkarmadığı gözlüğü üzerinden atıştıkları diyaloglarda görmek mümkün.

Filmdeki, yüzler- mekanlar arasındaki ilişki, gücünü gözlemden alıyor. ‘Sanat şaşırtmak içindir.’ diyen ve bu ilişki hakkında yorum yapmaktan asla kaçınmayan Agnés Varda ve JR, belgeselin aslında kendi bakış açılarının bir ürünü olduğunu da altını çizerek söylüyor.


‘Faces Places (Mekanlar ve Yüzler)’, anlam itibariyle, zamanın ve tabii ki toplumun içinde değişkenlik gösteren yüzlere ve mekanlara yeni bir anlam katarak, bu anlamı tanıma gayreti içinde farklı bir yapı ortaya koyuyor.


Godard’a bile zamanında gözlüğünü çıkarttırabilmiş olan Agnés Varda, film boyunca sürekli gözlük takmasına söylendiği JR’a da sonunda gözlüğünü çıkarttırıyor. Her ne kadar net göremese de, birlikte çıktıkları bu yolculuğun döngüsü de böylelikle tamamlanmış oluyor.


*Bu yazı Gözde Dikmen tarafından yazılmıştır ve izin almadan kullanılmamasını rica ederiz.

 
 
 

Comentarios


© 2020 by Yalın Sinema

bottom of page