LOVING VINCENT
- Gözde Dikmen
- 18 Eyl 2020
- 2 dakikada okunur
“Kısaca sanat uğruna hayatımı tehlikeye atıyorum ve bu yüzden aklımın yarısını yitirdim.” Vincent Van Gogh

Amerikan animasyon dünyasının şu an devleri sayılabilecek, ‘Pixar/ Disney’ gibi şirketlerin yapımını üstlendiği büyük bütçeli, özel efekt harikası denilebilecek animasyonlara karşılık, Avrupa’da çoğunlukla çizgi romandan veya öykülerden esinlenen sanatçıların çizimleriyle görselleştirdiği animasyon filmlerin sayısında artık belirgin bir artış gözleniyor. Düşük bütçeli bile olsa bir çok festivalde sıklıkla boy göstermeye başlayan bu filmlere bakarak, kağıttan ekrana geçişin verdiği yumuşaklığın, bilgisayarlı animasyona/ 3D ye karşılık hala yerini koruyan bir alternatif olduğu söylenebilir.
İngiliz – Polonya ortak yapımı olan ‘Loving Vincent’, Dorota Kobiela ve Hugh Welchman yönetmenliğinde bir seviye yukarı çıkıyor. Karakterlere gerçek oyuncuların hayat verdiği filmde, çekimler yeşil ekran önünde yapılıyor, bilgisayar yardımıyla Van Gogh’un tablolarına yerleştiriliyor ve ortaya çıkan referansla her bir karesi ressamlar tarafından kanvaslara geçiriliyor. 10 yıllık bir çalışma sonucu hayata geçirilen ‘Loving Vincent’ 125 profesyonel ressamın yaptığı 65.000 kareden oluşuyor. Filmin her bir sahnesi, sahnenin ilk karesi için yapılan yağlı boya tablonun üzerine bir sonraki kare boyanarak oluşturulmuş. Film bu yönü ile şu an dünyada ilk olma özelliğini taşıyor.

‘Loving Vincent’ konu itibariye, Vincent Van Gogh’un ölümünün bir yıl sonrasına ışık tutuyor ve ressamın neden öldüğü sorusunu yanıtlamaya çalışıyor. Filmin baş karakteri Van Gogh’un intiharının şüpheli detaylarını bir bir inceleyen, ressamın posta müdürü arkadaşı Joseph Roulin (Chris O’Dowd)’in oğlu Armand Roulin (Douglas Booth). Vincent Van Gogh’un kardeşi Theo (Bartlomiej Sroka)’ya yazdığı son mektubu teslim etmek için yola çıkan Armand, kendini önce isteksizce, daha sonra ise büyük bir merakla gerçeğin peşinden koşar halde buluyor.
Vincent Van Gogh’un tabloları yaşadığı yere, hayatının çeşitli evrelerine göre dönemlere ayrılır. Aslında onun fırça darbelerinde, konu aldığı kişilerde, mekanlarda, nesnelerde, peyzajlarda Van Gogh evreni okunabilir. Film tam da bundan yararlanarak, 8 yılda 800 e yakın eser vermiş ama bunlardan sadece birini satabilmiş olan ressamın ölümünde yatan gerçeği araştırırken, benzer fırça darbelerinden yararlanıyor. Onun tablolarının izini başarılı bir şekilde süren film, Van Gogh’un manzaralarını hareketli bir biçimde arka plana yerleştiriyor. Yine onun tablolarındaki tanıdık yüzler, nefes alan karakterlere dönüşüp, canlanıyor.

Ressamın hikayesini yine ressamın kendi eserlerini kullanarak anlatmak için, portreleri içinde en kişisel olanları seçmenin gereklilik olduğunu söylüyor filmin yönetmenlerinden Polonyalı ressam Dorota Kobiela. Van Gogh’un kardeşi Theo ile olan mektuplaşmalarını olukça ilham verici bulmuş ve çıkış noktası da bu mektuplar olmuş. İki yönetmen bu mektuplardan yola çıkarak 7 farklı senaryo yazmışlar.
77’si Van Gogh’un orijinal tablolarından olduğu gibi referans alındığı, diğerlerinin ise filmdeki duruma göre (günün saati veya mevsim değişimi gibi) değiştirildiği tablolar, aralarında yönetmen Dorota Kobiela’nın da bulunduğu 125 ressam tarafından 2 yılda tamamlanmış. Yönetmenler filmin en zor sahnesinin, açılışta yer alan kavga sahnesi olduğunu söylüyorlar. Yıldızlı bir gecede başladıktan sonra şehre ve kavgaya bağlanan sadece bu sahnenin tam anlamıyla sonlandırılması 18 ay sürmüş.
“En fakir barakalarda, en kirli köşelerde resimler ve desenler görüyorum.” diyen ressamın, gerçekten de dünyayı böyle gördüğü izlenimini veren, büyük bir emeğin ürünü olan, çok sayıda sanatçının bir araya gelip titizlikle, kendi bireysel tarzlarını değil, Van Gogh’un adımlarını takip ederek ortaya çıkardıkları, izlenmesi oldukça keyifli bir sanat eserine dönüşüyor ‘Loving Vincent’.
PSİKESİNEMA MART – NİSAN 2018
*Bu yazı Gözde Dikmen tarafından yazılmıştır ve izin almadan kullanılmamasını rica ederiz.
Comments