top of page

YOUTH (Gençlik)

  • Yazarın fotoğrafı: Gözde Dikmen
    Gözde Dikmen
  • 5 Eyl 2020
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 10 Eyl 2020

GENÇLİĞİN SENFONİSİ...

(Dikkat! Yazı spoiler/süpriz bozan içerir.)

Bazı film eleştirmenlerince İtalya'nın yeni Fellinisi olarak adlandırılan Paolo Sorrentino, kısa bir zaman içinde çektiği filmlerle oldukça başarılı bir grafik sergiledi. 2013 yılında ise “La Grande Bellezza (Muhteşem Güzellik)” filmi ile En İyi Yabancı Film Oscar’ını kucaklayan Sorrentino, çıtayı bir tık daha yukarı çıkartmayı başarmış, hatırı sayılır bir seyirci kitlesine ulaşmıştı.

Dünya Prömiyerini 2015 Cannes Film Festivali’nde yapan, İtalya/ Fransa/ İngiltere/ İşviçre ortak yapımı olan Youth (Gençlik) filminde yönetmen, kamerasını bu sefer Roma sokaklarından, Alpler’deki sesiz sakin bir otele çeviriyor. Paolo Sorrentino’nun hem yazıp, hem yönettiği filmde başrollerini, Harvey Keitel (Mick Boyle), Michael Caine (Fred Ballinger), Paul Dano (Jimmy Tree), Rachel Weisz (Lena Ballinger) paylaşıyor.

Youth (Gençlik), kariyerini tamamladığını düşünen ve Kraliçe’den gelen teklifi reddeden ünlü orkestra şefi Fred Ballinger ile emeklilik filminin seneryosunu yazmaya çalışan en yakın arkadaşı yönetmen Mick Boyle üzerinden dönüyor. Fred hayattan artık pek keyif almaz haldedir, sanki geçmişinin yorgunluğu içindedir. Onun tam tersi olabilecek bir durumda olan Mick, seyirciye yaşama hala bağlı olduğu kanısını uyandırarak “genç” ekibiyle senaryo yazmaya çalışmaktadır. İki arkadaş birlikte geçirdikleri zamanlar boyunca da, gençliklerinin anılarından, bazen pişmanlıklarından, neşeli anlarından bahsederler. Hayata alaycı bir küçümsemeyle yapılan bu konuşmalar, geçmişlerinden kaçma ve hayata tutunma arasında gelgitlerden biridir aslında.


YAŞAYAN ÖLÜLER...

Sorrentino, Fred ve Mick etrafından dolaylı olarak diğer karakterleri tüm çıplaklığıyla seyirciye sunuyor. Otelde yaşayan karakterlerin sürekli birbirini izlemesi gibi, seyircide sürekli gözetleyici konumunda tutuluyor yönetmen tarafından. Hayatlarını gözden geçirmek ve şehrin kalabalığı karşında nefes almak için geldikleri en yüksek ve ferah alanlardan birinde, otel sakinlerinin yapabildikleri tek şey birbirlerini dikizlemek oluyor. Bu da filmin bir ironisini oluşturuyor. Bu hareketli izleme senfonisi, Fred’in karısının hastane odasında donuk bakışlarla dışarıya bakmasına kadar sürüyor neredeyse; yani aslında burada bakış artık sabitleniyor.


Saunaların buharı içinde kaybolan bedenler bir nevi yaşayan ölüleri andırırken, havuzların yatay çizgileri ise derinlik algısını yok ediyor.

Fred’in kızı olan ve Mick’in oğluyla evli olan Lena, kocasının kendisini aldatması üzerine kendi varoluşunu bulmaya çalışıyor. Lena’nın babasına öfkesini kustuğu anda da yine iletişimsizlik yataylık üzerinden görselleşiyor. Yatay pozisyonda, vücutları çamurla kaplı olan iki karakterin hareket halindeki tek yerleri gözleri ve ağızlarıyken birbirlerine bakabilecek durumda olmadıklarını, yani iletişim halinde gibi görünüp, aslında iletişimsizlik içinde olduklarını gösteriyor yönetmen. Lena’nın konuşması bittiği anda rahatlamasıyla, Fred’in yatağının yavaşça inişe geçmesi ve bu sayede Lena’nın seyirci açısından görünür olması ise bir nevi babası ve ona duyduğu öfke üzerinden varoluşunu gerçekleştirmesi olarak anlaşılabiliyor.


Yine oteldeki ilginç bir karakter olan oyuncu Jimmy, başkalarının gözünde sadece bir rol üzerinden varlığını sürdürebilmiş iken, bundan oldukça rahatsız ve bu yüzden yeni bir varoluşa geçmeye çalışıyor. Bu varoluşu ise Hitler karakterini oynayarak elde etmeye çalışması yine film içindeki diğer ironilerden birini gösteriyor.


GENÇ OLMAK...

Fred ve Mick’in anne-babalarının yüzlerini hatırlayamamaları ve Gilda adlı bir kadınla geçmişte yaşadıklarının bir muamma olarak kalması, bir nevi geçmişi puslu manzaraymışcasına tasvir etmesine dayanıyor yönetmenin ama bir taraftan da o anki mekanı geçmişin bir temsiline dönüştürmüyor. Fred’in odasında eşinin fotosu hariç geçmişe ait olan, geçmişle bağlantı kurulan hiçbir nesne yok etrafta. Mick’in bir dürbünün, her iki tarafından da bakmasını istediği genç asistanına,

“Genç olmak her şeyi yakın gösterir, yaşlı olmaksa her şeyi uzaklaştırır”

sözleri filmin belki de bir özeti niteliğini taşıyor.


Hayat akmaya devam ediyor Youth’ta (Gençlik) ve tüm karakterler her ne olursa olsun o akışın içinden çıkamıyorlar, belki de zaten çıkmamaları, yaşamaya devam etmeleri gerekiyor. Bu yüzden Mick, onu canlı tutan son filmini çekemeyeceğini anladığında, rutine dönmek istemediği için ellerinde kalan şeyin sadece duygular olduğunu söyleyerek intihar ediyor ve kendi filmini sonlandırmış oluyor. Fred ise Mick’in bu hareketinden sonra, gerçek yaşama bıraktığı yerden giriş yapıyor. Tekrar orkestranın başına geçerek hem yaşamı kutsuyor, hem de gençliğine geri dönüyor.


Mükemmel bir görüntü yönetmenliği, ince bir zekanın elinden çıkmış diyaloglar, usta oyunculuklar filmin akıcılığını oldukça başarılı bir şekilde sağlıyor.


Popüler kültürle, elit kültürün, günümüzün en vasat pop klipleriyle klasik müziğin, nihilizmle tutkunun, romantizmin, hedonizmin anlamlarını yok etmeden, olur olmadık zamanlarda bir araya gelebildiği, hepsinin var olabildiği bir dünya inşa ediyor Sorrentino.


Youth (Gençlik) kısacası, ne çekmek ve ne anlatmak istediğini tam olarak bilen ve bunu tüm açılardan seyirciye başarılı bir şekilde aktarabilen bir yönetmenin eseri.


PSİKESİNEMA MART – NİSAN 2016


*Bu yazı Gözde Dikmen tarafından yazılmıştır ve izin almadan kullanılmamasını rica ederiz..

Comments


© 2020 by Yalın Sinema

bottom of page